5 Haziran 2012 Salı

Gün Olur Devran Döner

Ben babamın gidişini kabul edemeyişimden, Yunanca öğrenmeye kalkışmıştım. Onun ilk dilini yaşatarak, ölüme inat ölümü yeneceğime hep inandım. Babam gidince, onun vergi ödemekten gidemediği Girit'e, cebimdeki üç kuruşla ikimiz için gitmiştim ilk kez. Zamanla kapılar başka kapıları açtı, zamanla sokaklarında kaybolmadığım, hatta turistlere adres tarif ettiğim, hangi köşesinde ne yiyeceğimi, hangi saatte hangi kıyısının daha güzel olduğunu bildiğim, sokaklarına çöp atanlarla tartıştığım, bütün dünyanın konuştuğu Girit mutfağımızın yazık ki unutulmaya yüz tuttuğu Girit'te güzelim otlarımızı bilmedikleri, toplamadıkları, pişirmedikleri için ayıpladığım insanlarıyla beraber iyisiyle kötüsüyle benim oldu Girit'im. Çünkü ben o sokak köşesi kahvehanelerde hep babamın gözlerini buldum, ağını toplayan balıkçının elleri babamındı, kan ter içinde evine alışveriş torbalarını taşıyan bir erkeğin yüzündeki tebessüm de...

Hangi limanından binersem bineyim o büyük beyaz gemilere, hep Pire limanına oradan Sakız adasına ve sonra İzmir'e kadar içime akıttım yaşları. Çünkü içimdeki düğümlerde: hiç tanışma fırsatımın olmadığı dedelerimin, canım babamın, Yunus hastalanacak olsa günde yirmi kez beni arayıp çocuğun ilaç saatini takip eden, 100 metrelik koşular için değil ancak maraton koşabilecek ayarda, Girit'te yaşayan arkadaşlarımın tinsel tınıları doldu içime. İşte o tınıların, onca yüküyle o beyaz gemiler hep bu kıyıya geri getirdi beni. Ki böylece özlemeyi, hasret kalmayı, sabretmeyi öğrenmeye çalıştım. Onu uzaktan seyreylemek de güzeldi lakin içimde ne zaman bir fırtına kopsa, yine koşup ona sarıldım.

Ben bu sayfayı önce babam sonra benim Girit'im yaşasın diye yapmaya karar verdim. Ve o yüzden bizi ayırmayan aksine birleştiren menekşe denizin, iki kıyısından payını alan H Kouzina Mas grubu var.

Geçtiğimiz hafta Atina'da dershanesi olan arkadaşım Tina'dan telefonumu alan ve H Kouzina Mas grubumuzu Kathimerini gazetesinde daha önce yayınlanan bir makaleden hatırlayan Ioanna Fotiadi misafirim oldu. Portakallı Girit kurabiyelerimizikahvemize batırarak yerken yaklaşık beş saat süren sohbetimizi kayda geçti. Aile eşrafımızdan Ahmet Avar'da eski hikayelerimizi anlattı, beyitlerimizi birlikte söyledik. Ertesi gün sabahtan Ioanna'yı otelinden aldım. Söke'de Bilal amca ve Hasan Tuntaş ile buluştuk sonra İbrahim amcanın muhteşem bahçesinde Girit sohbetimiz devam etti. Ardından Davutlar'da Giritliler derneği kurmuş olan Yunus Çengel ve sonra Kuşadası'nda bize Giritçe şarkılar söyleyen 95 lik genç Asiye hanım ile beraberdik.

Burada yaşayan hatta Girit'tekinden daha çok yaşayan bir başka Girit'i gören Ioanna'yı memnun edebildiysek ne mutlu bize.
Buyrunuz; dün, tam sayfa olarak yayınlanan ve yukarıda özetlemeye çalıştığımröportajımız.

Ioanna, ben biliyorum, hatta eminim (!) şimdi benim canım babam bir yerlerde nargilesini fokurdatıyor ve gülümsüyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınızı seviyorum
I like comments
Μου αρέσει σχόλια