19 Aralık 2014 Cuma

İçini ezer insanın

bazen sıradan bir telefon konuşması. "Baba nasılsın?", "Şükür. Koşuşturmaca işte, bildiğin gibi." Kıskanırsın. O sıradan anlara geri dönmeyi istersin. O anların hiç ama hiç sıradan olmadığını geç de olsa anlarsın. Gözünün rengini anımsamaya çalışırken, aynanın önünde bulursun kendini. Bakışını bulursun, bakışında. Elin telefona gider ama nereyi arayacaksın ki?! Delirmemek için resimlere bakarsın. Onu tanıyan insanlara koşarsın. Ondan geriye kalan parçaları toplamaya ve yaşatmaya çalışırsın. Oysa benim daha sana soracağım milyonlarca soru vardı. Seni hatırlatan her şeye ve herkese sımsıkı sarılmam ondandır belki. Bütün cümlelerin, "babam olsa nasıl yapardı?" diye şekillenmesi de. Ki bazen kızmıyor da değilim..neden bu kadar doğruydun? Şeffaftın? Eşitlikçiydin? Ben zannettim ki bütün dünya öyle! Neden gittin? Ben daha büyümemiştim ki. Gitmemeliydin baba, beni bu çirkef dünyada bırakmamalıydın. O kadar doğru, dürüst, son nefesine kadar mücadeleye devam eden bir insandın ki senin yakınından bile geçecek kimseyi tanımadım ben. İllüzyon muydun, yoksa seni ben mi yarattım hayalimde bilmiyorum. Her kız çocuğu gibi ben de hayatım boyunca ilk modelime, sana benzeyen birini aradım. Yani olmayan bir insanı bulmaya çalıştım. Yok ki öyle biri, olamaz da! Ki olmadı. Tek tabanca hayat zor baba. Ama çok şükür sana layık olmaya çalışıyorum. Damarıma basılmadığı sürece, kanatlarımın hışırtıları duyuluyor sadece. Ama o meret Girit damarım tuttuğu zaman, mümkün değil geri vites yapmıyorum. Ölümüne; dağı, tepeyi düz ediyorum! Çünkü ben senin kızınım; ucuzluğa gözüm tok, gururumdan öte hiç bir şey yok. Bazen kandili yakıp seni düşünüyorum. Sadece bir dakika seni görebilsem veya seni arayabileceğim bir yol olsa, seni arasam, "Nasılsın?" desem. Dolu dolu "babişkom" diyebilsem...

16 yıl oldu. Zaman ilaç olmadı. Hasretin baki canım babam.