Baştanrı Zeus ve Europe’nin oğlu,
efsanevi Girit kralı Minos; Tera patlaması olarak bilinen ve Santorini
adasındaki volkan püskürtülerinin Girit’e ulaşmasıyla ihtişamlı
Minos uygarlığını yok eden talihsizliğe
dek “…ilkel çağların en doğru
ve hak sever kralı”[1] [2]olarak
anılmıştır.
Minos Girit tahtına çıkmak isteyince,
kardeşler arasındaki kavgayı yatıştırmak için tanrıların
ondan yana olduğunu ileri sürmüş
ve ispat olarak da Poseidon’dan dilek dileyerek, denizden beyaz bir boğa
çıkarmasını istemiş ve aynı boğayı
yine Poseidon’a adak olarak sunmaya söz vermiş. Dilediği
gibi denizden ak bir boğa çıkıp gelince, Minos tahta geçmiş.
Lakin boğayı kurban etmeyi unuttuğu
için sinirlenen Poseidon, boğayı Minos’un başına
dert etmiş. Bir söylentiye göre boğa
kudurmuş ve Herakles onu öldürmüş.
Başka bir anlatıya göre kralın karısı, güneş
tanrısı Helios’un kızı Pasiphae boğaya
aşık olmuş ve onunla birleşmiştir.
Bu birliktelikten doğan Minotavros, insan bedenli ve boğa
başlıdır. Minos bu korkunç canavarı saklamak için mimar
Daidalos’a Labyrinthos sarayını yaptırmış ve kızı Ariadne’nin
yardımıyla Minotavros’u öldürmüştür.
Kral Minos, Zeus’dan esinlenerek yasalar
çıkardığı ve her 9 yılda bir İda
mağarasını ziyaret ettiği için öldükten sonra
Hades’deki üç yargıçtan biri olduğu düşünülür..
Öte yandan eski Mısır kaynaklarında
Keftiu, Sami dillerindeki Kaftar ve Suriye’deki Mari kentinde bulunan
yazıtlarda Kaptara olarak anılan yerin Girit olduğu
varsayılmaktadır. Girit uygarlığının yok olmasının ardından ortaya çıkan
Odesa destanında, Homeros Giritliler’i (Yunanca Ετεοκρητική,
“gerçek Giritliler) olarak tanımlamıştır.
Deprem
ya da Anadolu'dan gelen istilacı bir kavim olduğu düşünülen yıkıcı bir etkinin
sonucunda Knossos, Festos, Malya ve Kato Zakros'taki tüm sarayların yıkılmış
olmasına rağmen
neopalatial dönemin başlangıcıyla nüfus yeniden artarak,
yıkılan yerler yeniden inşa edilmiştir. Adanın başka
yerlerinde de yeni ve daha geniş ölçekli yerleşim
birimleri kurulmuş, MÖ 17. ve 16. yüzyıllar arasında yani Neopalatial
dönemlerde Girit Uygarlığı en parlak günlerini yaşamıştır.[3]
Kadın
din görevlilerinin varlığı ve fresklerde kadın ve erkeklerin birlikte
aynı işleri yaparken betimlenmeleri tarihçi ve arkeologları, bu dönemde,
sonraki Yunan yaşam biçimlerinden farklı olmak üzere,
erkek ve kadınların toplumda eşit haklara sahip olduğuna
işaret etmektedir. Fresklerde kızıl kahve tonları erkekleri, beyaz
kadınları simgelemektedir. Geç Minos döneminin sanat eserleri ile Miken sanatı
arasında da büyük bir benzerlik görülmektedir.
“Giritli
sanatkarlar, en çok ahtapot tasvirlerinde başarı
göstermekte, hayvanı vazo eksenine eğri olarak oturtmak ve ayaklarına türlü
kıvrımlar vermek suretiyle vazo yüzeylerini herhangi bir çerçeveye bağlı
olmaksızın serbestçe doldurmasını bilmektedir.”[4]
Homeros’un İlyada’sında ise:
“Bir zamanlar Daidalos’un, Knossos’da,
Güzel örgülü Ariadne için yaptığı yere benziyordu.
Orada delikanlılar oynuyordu,
Sığır armağanlarıyla alınmış kızlar oynuyordu,
dayamışlardı ellerini birbirlerinin bileklerine.
Kızlar keten giymişlerdi ipince,
Oğlanlar iyi dokunmuş gömlekler,
Pırıl pırıl parlıyordu gömlekleri zeytinyağı gibi,
Kızlar güzel çelenkler takmışlardı başlarına,
Oğlanlar gümüş kayışlara altın bıçaklar…
Oyuna alışkın ayaklarıyla koşuyorlardı döne döne,
Oturan bir çömlekçi nasıl denerse eline uygun çarkı,
İyi çalışıyor mu, çalışmıyor mu diye,
Onlar da öyle koşuyorlardı.” [5]
Minos
dönemine tarihlenen eserler, Knossos sarayı yakınındaki Irakleio (Kandiye) ve
adanın Kuzey-Batı’sındaki Hanya arkeoloji müzesinde ziyaret edilebilir.
Irakleio Arkeoloji Müzesi:
0030 2810 224630, 226092
Pzt 12.30-17.00, Salı-Pazar
08.00-17.00
Hanya Arkeoloji Müzesi: 0030
28210 90334
Salı-Cuma 08.00- 19.00
Cmt-Pazar 08.30-15.00
Pazartesi günleri müze
kapalıdır.
Festos
Diskos
Henüz
arkeologlarca çözümlenemeyen ve çift başlı balta veya yunuslar kadar Girit’in
sembollerinden biri olarak kabul edilen, 15 cm . çapındaki festos diski, Minos diline ait
olduğu kesin olmamakla birlikte her iki yüzünde bulunan bir tür
hiyeroglif yazısı sayılan sembollerle bezenmiştir . Kazılarda ortaya çıkarılan 3000
tabletin üzerinde kullanılmış olan Linear B yazı tipi, M.Ö. 18.
yüzyılda Linear A tipi yazımla eşzamanlı kullanılmıştır.
İtalyan
arkeolog Luigi Pernier tarafından, Festos sarayı yakınlarındaki Agia Triada’da[6]
gün ışığına çıkarılan, Tunç devrine tarihlenen
disk üzerinde 241 sembol ve 45 benzersiz işaret bulunur.
Sık rastlanan bir başka dini sembol de , klasik
dönem boyunca da Zeus’un simgesi olarak önemini koruyacak olan çift başlı baltadır. Çeşitli törenlerde gördüğümüz çift başlı balta dini betimlemelerde de yer almaktadır .
Çift başlı balta etimolojik anlamda oldukça ilginçtir. Yunanca da labris diye adlandırılan çift başlı balta “Labirent” sözcüğünün kökeninde bulunmaktadır. Knossos sarayına eskiden Labirent denildiği düşünülürse bu ismin bu sarayda sık sık sembolü bulunan çift başlı baltadan geldiği düşünülebilinir. Bu sözcükten türeme sıfatların klasik çağda Zeus’a da verildiğini görmekteyiz. [7]
Çift başlı balta etimolojik anlamda oldukça ilginçtir. Yunanca da labris diye adlandırılan çift başlı balta “Labirent” sözcüğünün kökeninde bulunmaktadır. Knossos sarayına eskiden Labirent denildiği düşünülürse bu ismin bu sarayda sık sık sembolü bulunan çift başlı baltadan geldiği düşünülebilinir. Bu sözcükten türeme sıfatların klasik çağda Zeus’a da verildiğini görmekteyiz. [7]
Bazı dini tasvirlerden görüldüğü üzere kutsal ağaçlar çitle çevriliyor ve buralarda dini ayin yapılıyordu. Törenin tam olarak nasıl olduğu tam bilinmemekle birlikte töreni gerçekleştirenlerin ağaca dokundukları , etrafında dans ettikleri tespit edilmiştir. Bazı törenlerde ağacın kökünden sökülmesi de gerçekleşmekteydi. Ayrıca ağaç figürleri ile birlikte çift başlı balta figürlerinin de görülmesi dikkat çeker. .
Yılanlı tanrıça önemli sembollerdendir. Bir görüşe göre kişileştirilmiş yılan tasviri olan bu figürler başka bir görüşe göre ise yılan sembolizmi ile ana tanrıçanın yer altı dünyasına da hükmettiğini gösteren bir figürdür. Ayrıca ana tanrıçanın yılanları koruma özelliğini de gösteriyor olabilir.
Bunun yanında ana tanrıça figürü ile birlikte bir erkek figürüne de sık rastlanmamaktadır. Bu durum bazı araştırmacılara Girit’te “tek tanrılı” bir din olabileceğini düşündürtmüşse de bu konuda kesin kanıtlar bulunamamıştır. Zeus ile ilgili inançlarda bile Girit’tin bu kadar önemli olması orada da Ana tanrıçaya eşlik eden bir tanrı olduğunu düşündürtmektedir. Ayrıca bulunan bazı tasvirlerde erkek tanrının aslanlarla beraber olması ve silahlı olarak resmedilmesi Girit’te erkek tanrı tapınışı olduğunu göstermektedir.
Mağaralar içinde en önemli olanı
,Rhea’nın Zeus’u doğurduğuna inanılan , Dikta mağarasıdır. Bu mağaranın en eski dönemlerden itibaren bir kült merkezi olduğu bilinmektedir.
Adak olarak sunulduğu sanılan metal ya da topraktan yapılma nesnelerin, labris adı verilen çift başlı baltaların, minyatür gemilerin,, hayvan ve insan heykelciklerinin yoğun miktarda bulunduğu yerlerin tapınma yerleri ve sunaklar olduğu saptanmıştır.
Adak olarak sunulduğu sanılan metal ya da topraktan yapılma nesnelerin, labris adı verilen çift başlı baltaların, minyatür gemilerin,, hayvan ve insan heykelciklerinin yoğun miktarda bulunduğu yerlerin tapınma yerleri ve sunaklar olduğu saptanmıştır.
Bir
varsayıma göre Atlantis olarak bilinen Girit’in ruhuna değmek için belki dePsiloritis dağına doğru uzanıp, aynı anda
hem ölümü hem de ölümsüzlüğü hissetmek elzemdir.
Özlem
Yaşayanlar
Memlekent dergisi Aralık,2011 sayısı