öğleden sonra babam yatağına uzandı, gözlerini kapattı ve sadece nefes almaya başladı. Hırıltılı bir nefes. Evdeki kalabalık "süreci hızlandırmak için yastığı çekmeliyiz" dedi. İzin vermedik. Ege üniversitesindeki doktorlar, hastaneye getirmememiz gerektiğini artık yapılacak bir şey olmadığını söylediler. Evdeki kalabalık dua etmeye başladı. Gidip ellerini tuttum, usulca kucakladım. Eve sığamadım, dışarı sığamadım, içime sığamadım. Sabaha karşı yakındaki bir camiden hoca getirdiler. Gençten biri geldi dua etti ama daha duayı tamamlamadan önce babamın hırıltılı nefesi yok oldu. Yüzünde kalan son ifade bir tebessümdü. Ölüm galip mi geldi şimdi? Elbette hayır! Biz Bektaşiyiz. Babam; ben Yunanca konuştukça, Girit'e gittikçe, Girit mutfağını yaşattıkça, yoldaki çiçeklere bile selam verdikçe, hak yemedikçe, çok çalıştığım sürece yaşıyor ve yaşayacak. Nereden nereye, o cami hocası lazım oldu bir gün. Gittik, kapıyı çaldık. Yaşlı biri açtı kapıyı ve kendinden başka kimsenin olmadığını, bahsettiğimiz genç hocayı tanımadığını söyledi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınızı seviyorum
I like comments
Μου αρέσει σχόλια